Hz. Muhammed Cebrail’den Üstün mü? İlahi Mertebe, İnsanlık ve Vahyin Edebi Dili
Hz. Muhammed Cebrail’den üstün mü? Bu soru, yalnızca bir inanç tartışması değil; aynı zamanda insanın ilahi hiyerarşideki konumunu anlamaya çalışan derin bir düşünce yolculuğudur. Tarih boyunca bu konu, hem teolojik hem de felsefi düzlemde ele alınmış; hatta tasavvufi yorumların merkezinde yer almıştır. Cebrail’in (Cibrîl) vahiy meleği olarak kutsal görevini, Hz. Muhammed’in ise “insanlığın en yücesi” olarak konumunu anlamak, aslında Tanrı’nın kelamını ve insanın kaderini birlikte okumak demektir.
İlahi Düzen ve Varlık Hiyerarşisi: Melek ile İnsan Arasındaki Fark
İslam düşüncesine göre melekler, nûrani varlıklardır; iradeleri sınırlıdır, günah işlemezler, itaatsizlik bilmezler. Onlar, Tanrı’nın emrini harfiyen yerine getirir. Cebrail, bu düzen içinde en yüksek mertebeye sahip olan, vahiy meleğidir. O, Allah’tan aldığı mesajı peygamberlere ulaştırır; Kur’an vahyinin de taşıyıcısıdır. Buna karşın Hz. Muhammed, beşerdir — yani toprakla yoğrulmuş, iradeye, duygulara, acılara sahip bir varlık.
Ancak İslam kozmolojisinde insan, yaratılış itibarıyla yeryüzünün halifesidir. Meleklerin secde ettiği varlık da insandır. Bu bağlamda, “üstünlük” kavramı yalnızca yaratılış biçimiyle değil, irade ve sorumlulukla da ölçülür. Cebrail emredileni yapar; Hz. Muhammed ise tercih eder, seçer, direnç gösterir, sorumluluk taşır. Bu fark, insanın manevi yükselişinin kapısını aralar.
Tarihsel Arka Plan: Klasik İslam Düşüncesinde Görüşler
Klasik dönemde kelamcılar, “peygamberler mi üstün, melekler mi?” tartışmasını uzun yıllar yürüttü. Mu‘tezile ekolü, meleklerin ilahi yakınlıkları nedeniyle daha üstün olduğunu savunurken; Ehl-i Sünnet ve özellikle tasavvuf geleneği, peygamberlerin manevi mertebesinin meleklerden yüksek olduğunu vurgular. İmam Gazali, İhyâ-u Ulûmiddîn adlı eserinde, “Melekler günah işlemez; ama peygamber, günah işleyebilecek bir varlık olarak Allah’a tam bir teslimiyet gösterdiği için daha üstündür,” der. Bu yorum, insanın bilinçli kulluğuna dikkat çeker.
Bir başka klasik düşünür olan Fahreddin Razi, bu konuyu varlık hiyerarşisi üzerinden açıklar: “Melekler saf nurdandır, ama insan hem nur hem topraktır; bu karışım, onu iki yönlü bir varlık yapar: düşebilen ama aynı zamanda yükselme potansiyeli taşıyan.” Dolayısıyla Hz. Muhammed’in mertebesi, yalnızca Cebrail’den değil, bütün yaratılmışlardan üstün olarak görülür. Nitekim Kur’an’da, “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107) ayeti, bu manevi yüceliği destekler.
Miraç Gecesi: Üstünlüğün Simgesel Anı
Bu tartışmanın en güçlü edebi ve teolojik delili Miraç hadisesidir. Hz. Muhammed, Cebrail’in refakatinde göklere yükselir. Ancak bir noktada Cebrail durur ve şöyle der: “Benim sınırım buraya kadar. Bir adım daha atarsam yanarım.” Bu sahne, yalnızca bir mucize değil, insanın ilahi sınırları aşma potansiyelinin sembolüdür. Peygamber, bu sınırın ötesine geçer ve “Sidretü’l-Müntehâ”ya ulaşır — yani mutlak yakınlığın eşiğine. Burada artık Cebrail bile yoktur; yalnızca insan ve Allah vardır.
Tasavvufi literatürde bu olay, “kulun yükselişi” olarak yorumlanır. Mevlânâ, Mesnevî’de bu sahneyi şöyle anlatır: “Cebrail dedi: ‘Benim uçuşum buraya kadar. Sen devam et, çünkü senin kanadın aşk.’” Burada Hz. Muhammed’in üstünlüğü, bilgiden değil, aşk ve teslimiyetten doğar. Çünkü melek bilendir; insan, hissedendir.
Modern Akademik Tartışmalar
Günümüzde ilahiyat ve din felsefesi alanlarında bu mesele, insanın ontolojik değeri üzerinden yeniden yorumlanmaktadır. Çağdaş düşünürler, Hz. Muhammed’in üstünlüğünü yalnızca dini bir hiyerarşi değil, ahlaki bir derinlik olarak görür. İnsanın kusurluluğu, onun ilahi bağ kurma gücünü zayıflatmaz; aksine güçlendirir. Bu bakış, modern antropolojideki “eksiklikle büyüyen insan” kavramıyla örtüşür. Yani kusurlu olmak, insanı alçaltmaz; Tanrı’ya muhtaç kılar. Bu da onu meleğin bile ulaşamayacağı bir bilinç düzeyine taşır.
Sonuç: Üstünlük Mertebesi, Ahlaki ve Ruhani Bir Yükseliştir
Hz. Muhammed Cebrail’den üstün mü? sorusunun cevabı, salt bir “mertebe” karşılaştırması değil; yaratılışın anlamına dair bir sorgulamadır. Cebrail, ilahi kelamın taşıyıcısıdır; Hz. Muhammed ise o kelamı kalbiyle duyan ve insanlığa dönüştüren bir varlıktır. Biri mesajı getirir; diğeri o mesajı yaşar. Bu nedenle üstünlük, bilgiye değil, tecelliye aittir.
Sonuçta insan, sadece duyduğu vahyi değil, onu anlamı dönüştürme sorumluluğunu da taşır. Hz. Muhammed’in yüceliği burada yatar: Yeryüzünde vahyin sesi, gökyüzünde meleklerin bile hayran olduğu bir yankı haline gelir.
Kaynakça
- Gazali, İmam. İhyâ-u Ulûmiddîn. Beyrut: Dar al-Ma‘rifa, 1982.
- Razi, Fahreddin. Mefâtihu’l-Gayb. Kahire: Dar al-Fikr, 1961.
- Mevlânâ Celâleddîn Rûmî. Mesnevî-i Manevî. Konya: Selçuk Yay., 1998.
- Nasr, Seyyed Hossein. Islamic Cosmological Doctrines. Cambridge: Harvard University Press, 1993.
- Chittick, William C. The Sufi Path of Knowledge. SUNY Press, 1989.